Montevideo

Buenos Aires'ten feribotta 3 saat mesafedeki bu şehre geldiğinizde ilk etapta Arjantin'den başka bir ülkeye geldiğinizi anlamak pek de kolay değil. Konuşulan dil birkaç kelime haricinde aynı,  aksandaki farkı anlamak da çok zor. Farkı ilk kez döviz büfesine gittiğinizde anlıyorsunuz. Uruguay pesosu kullanıliyor burda. 30 peso 1 dólar gibi. Yani cebim uzun süreden sonra binlik banknot gördü.

Montevideo 1,5 mílyön nüfusuyla Uruguay'in en büyük şehri,  aynı zamanda başkenti. Ekonomik olarak Arjantin'e göre biraz daha stabilize olmuş bir yer. Fiyatlar da Arjantintine göre biraz daha yukarıda.  Türkiye'ye aynı seviyede diyebiliriz.

Plaza de Independiencia

Şehrin dört bir yerinde Jose Gervasio Artigas'İn heykeli var. Uruguay'ın bağımsızlığını kazanmasına büyük pay sahibi olan Artigas Latin Amerika da toprak reformu yapalım hatta yerlileri öncelikle toprak verelim demiş.  Bu önerisi kabul gördüyse de uygulanamamış. Uygulansa bu toprakların ne kadar da gurur duyacağı bir yer olurdu. Şimdi yerliler dendiğinde herkeste bir burukluk var.


Montevideo tamamıyla liman kenti havasında.  Tüm sokaklar limana çıkıyor ve deniz (nehir) Buenos Aires'in aksine her haliyle insanların hayatlanında.  Plajları da oldukça hareketli. Ancak benim ziyaretimiz sırasında yağmur sebebiyle plajda kimse yoktu.



Şehrin daha eski olan kısmında ise yukarıdaki gibi tek katlı evler var. Teraslarindaki garip balkonlu yapı ve yüksek pencerelerini daha o ce görmediğim bir tarz bu. Ortama olarak 100 yaşında olan bu evler zaman geçtikçe şehrin içinde kaybolmuş durumda.


Şehrin simgelerinden biri de bu Montevideo yazısı. Fransa'daki bombalama olaylarından sonra bu rengini değiştirmişler. 

E tabi bir de eski devlet başkanı José Mujica var. Uruguay da üstadı fazla pasif olduğu için sevmeyenler de var. Onları mütemadiyen azarladım çeşitli şekillerde, bir daha yapmayacaklar :) 

Uruguaylılar fazla huzurdan sıkılmış insanlar. Yani gerçekten mutlu ve kenetlenmiş bir ülke. José Musical gibi biri başka nerde başkan olabilirdi ki zaten. Devlet liderleri halkının aynası mıdır. Olmasın öyle bir şey lütfen,  yanlış olsun bu önerme.


Uruguay'da beni ağırlayan Carolina ve Martin o kadar sevimlilerdi ki bir fırsat bulup Montevideo'ya tekrar gitmeyi çok istiyorum. Couchsurfing deki ilk misafirleri olmak benim için şerefti. Birlikte seyrettiğimiz Uruguay -Şili maçını Uruguay 3-0 kazanınca gecenin kalan kısmı çok daha keyifliyedi.

Buenos Aires'e dönüşte Colonia del Sacramento şehrine de uğramak da vardı aklımda ama kısıtlı zamana bir de yağmur eklenince başka zamana kaldı.



Seçimler

Arjantin'e geldiğim günden beri insanlar seçimlerden başka bir şey konuşmuyor (futbol sezonu sona erdi). Ben de o kadar çok politika muhabbetine dahil oldum ki bu konuda da birşeyler yazmaktan alıkoyamadım kendimi.

Arjantin büyük bir değişim başlamak üzere.  Devlet başkanlığı için seçimlerinde ikinci ayağı 22 kasım pazar günü yapıldı.  İki adaydan biri, iktidarı elinde bulunduran FPV partisinin başkan adayı Daniel Scioli, diğeri Mauricio Macri'ydi.  Ülkenin haftalardir konustuğu tek konu olan bu secimleri Maurucio Macri 51%-49% gibi kılpayı bir oranla kazandi. Bu Arjantin içi çok şeyin değişmesi demek.



Genel durumu bir benzetmeyle anlatayım.  Buradaki mevcut yönetim merkez soldu. Yani az çok Ecevit yönetimi olarak düşünülebilir. Kirchnerizmo denen bu politik anlayış sosyal devlet anlayışınızı benimseyen, dışa karşı yarı açık bir anlayış diyebiliriz. Cristina Kirchner'den sonra Daniel Scioli yeni adaydı. Rakibi Maurice Macri ise tam bir Turgut Özal. Daha once Boca Juniors baskanligi yapmis olan Macri,  bakın dünya değişiyor,  biz olduğumuz yerde sayıyoruz, gelin değiştirelim bu kafayi  Arjantin'in kapılarını dunyaya açalım diyordu. Partisinin seçimlerdeki slogani da "değisiyoruz" du. Arjantin halkında mevcut yönetimin diktatörlüğe gittiği yönünde korkular hakim olduğundan Mauricio Macrí değişim fikrinin çekiciliği ve karizmatik görünümüyle  beklenenden çok daha iyi bir performansla kazandı. 

Arjantin'liler birçok yönden eleştirseler de bence harika bir seçim süreci yaşadılar. Yukarıdaki resimde bir tartışma programındalar mesela, diğer demokratik ülkeler gibi. Ya da telefonla herhangi bir tartışma programına canlı yayında bağlanıp en sert soruları bile cesaretle cevaplıyorlar. Hatta sabah programında bile gördüm. Evet sayın Scioli'ye katılımı için teşekkür ediyoruz dedikten sonra aşcıya dönüp ustacım ne var bugün yemekte :) diyebiliyorlar. 

Politika gündemini %90 oranında ekonomi oluşturuyor. Diyebilirim ki neredeyse baska dertleri yok. Terör yok, azınlıklarla ilgili problem yok, dinle ilgili bir argüman yok. Böyle bir seçim süreci hayal ettim Türkiye'de de... neyse, bu konuya girmiyorum.

Arjantin ekonomisinde döviz kuru ilginç bir konu. Mevcut ekonomi yönetimi kuru kontrol etmeye çalışıyordu.  Aşağıdaki gibi piyasada iki farklı fiyat oluşuyordu. Dolar blue veya diğer deyişle dolar paralel denen bu oran memlekete gelen turistin yüzünü güldürürken yurtdışı çıkacak veya dolar yatırım yapacak vatandaşın canına okuyordu. Resmi döviz ofislerinde 1 dolarınız yaklaşık 10 peso ederken, İllegal birçok ofiste 15 peso değerinde. Bu durumda kimse resmi ofislerde satmıyor dolarını. Vatandaşın döviz alması çok istisnai durumlar haricinde yasak. İthalat yapıyorsanız özel izinle alabiliyorsunuz. Öyle resmi ofisten 10'a alıyım 15'ten satarım yok yani. Macri bunu da değiştireceğini ve piyasada tek bir kur olacağını söylüyordu. Kaç olacağı hakkında bir fikri yok tabi.




Macri'nin bazı vaatlerini duyunca Cem Uzan'ı hatırlamamak elde değil. Cem Uzan zamanında %7 oy almıştı hani. Hatta birçok aklı başında insan ulan şu ülkeyi mevcut haliyle save edip versek şu adamın eline  gibi bir düşünceye kapılmıştı. İşte burda Cem Uzan'i seçtiler. Tabi Macri'nin Cem Uzan'dan farkı başarılı bir Boca Juniors başkanlığı ve Buenos Aires valiliği tecrübesi olması.

Arjantin seçimini yaptı ve Şili ve Brezilya gibi kendini kapitalizmin kollarına attı. Nelerin değişeceğini zaman gösterecek.

Buenos Aires


Buenos Aires

Seyahatin ilk adımı olan bu şehilde ilk günlerim olanlara inanmaya çalışmakla geçti. İlk günlerde daha çok birkaç günlüğüne gelmişim gibi hissederek fotoğraf makinası kapıp fırladım sokağa. Birkaç gün sonra ise biraz daha şehre karışıp kendimi kalabalıkların akışına bıraktım.  İnsanlarla sohbet ettim, seçim sürecini izledim, memleketi kurtardım,  satranç oynadım.  Az da olsa yaşadım bu şehri diyebilirim. Hadi anlatayım,




Buenos Aires sırtını Río de La Plata nehrine yaslamış,  bembeyaz evlerden, şehirle bütünleşmiş parklardan oluşan, kısacası insanın içini açan bir metropol. Genişliğiye daha çok bir denizi andıran nehrin bulanık renginden olsa gerek pek de deniz havası yok şehirde.  Cetvelle ölçülmüş gibi sokaklari, şehri bir ucundan diğer ucuna kapsayan bulvari ile metropollerin nasil da yasanacak bir yer olabileceginin örnegi durumunda. İnsanların cadde ve bulvar isimlerini kullanarak tarif vermesine alışiyorsunuz bir süre sonra. X ve y caddesinin kesişim deyince herkes ezbere biliyorlar yerini. Şehrin bazi bolgelerindeki tatli yokuşları saymazsak dümdüz bir şehir. Bisikletle ulaşım oldukça yaygınlaşmış durumda. Yıllar geçtikçe daha da artıyor.



Arjantin'lileri en iyi anlatan demişlerdir biri Jorge Luis Borges'ten geliyor. "Arjantililer İspanyolca konuşan, Paris gibi bir şehirde yaşayan, aslında İngiliz olmak isteyen İtalyanlardır." Her caddede, her insandabu Avrupa damarını az çok hissedebiliyorsunuz.

Bana şehirleri sevdiren insanlari olur çoğunlukla. Arjantin halkı bu anlamda eşine az rastlanan bir sicakkanliliga sahip. Tanıştıktan kısa zaman sonra eski bir dostmuşsun gibi davranıp kendini şehrin bir parçası gibi hissetmeni sağlıyorlar. İnsanlarla tanıştıkça bunu farketmistim ama bu konuda hatiri sayilir bir kültür olduğunu daha sonra öğrendim. Arkadaşlıcğa çok önem veriyor bir nevi aile ilişkisine benzetiyorlar. 20 Temmuz'da kutladiklari bir arkadaş günü (El día de amigo) bile var. Hatta o derece ki bazı deyişler var bunla ilgili, birkaç tanesini yazayim

-Arkadaşın sana nasıl olduğunu sorar, Arjantin'li arkadaşın ise iyi göründüğünü söyler,  sarılır öper.

-Arkadaşın seni daha önce hiç ağlarken görmemiş olabilir. Arjantin'i arkadaşın ise seninle birlikte daha önce defalarca anlamıştır.

-Arkadaşın hastanedeyim sana kart ve çiçek gönderir, Arjantin'i arkadaşın ise bütün gece yanındaki sandalyede uyur.

-Arkadaşın evinde kalman için koltuğu önerir,  Arjantin'li arkadaşın ise kendi yerde yatıp sana yatağını verir, bütün gece de sohbet edip uyutmaz seni.

-Diğer arkadaşlarınla bir süre arkadaşındır,  Arjantin'li arkadaşın ise ömür boyu arkadaşındır.      


Iki yil onceki gelisimde beni agirlayan Couchsurfing kanaliyla tanistigimiz arkadaşim Jose, bu sefer de 1 haftada kendisinde kalmam konusunda çok ısrar etti. Sonrasinda kendimi evimde gibi hissetmem için elinden geleni yaptı. Rahata o kadar alışmiştım ki Buenos Aires'ten ayrılasım gelmedi. Jose şimdiye kadar tanidigim en samimi insanlardan biri. Ömür boyu çok iyi arkadaş olacağımızdan eminim.

Sehirde görülmeye değer yüzlerce yer var. Ben biraz da tembellikten hepsini goremedim. Gördüklerimin de hepsini anlatmaya gerek yok bence. Ama birkaç tanesi var ki bahsetmeden edemeyecegim.

El Librería de Ateneo gördüğüm en ilginç kitapçılarda biriydi. Daha önce bir opera binası olarak kullanilmaktayken şimdi inanılmaz bir edebiyat iklimine ev sahipliği yapıyor. Kitabınızı seçip almadan önce sahne kısmında okuyabiliyorsunuz.




Cemeterio de Recoleta 
Devlet büyükleri ve varlıklı ailelerin mezarlarını yer aldığı bu mezarlik bir yandan tüylerinizi diken diken ederken diğer yandan ölüm karşısındaki çaresizliği tekrar hissettiriyor. Eva Duarte'nin de (Evita) mezarı burda yer alıyor. Daha önce gördüğünüz mezarlıklarda çok daha farklı bir yer.

 

El caminito

Buenos Aires'in Boca bölgesindeki küçük bir cadde den oluşan caminito şehrin şüphesiz en turistik yeri. Rengarenk evleri ve tango shovlariyla görülmeye değer yerlerden biri.






Başlarken

                                                         


Merhaba Dostlarım,

En başında benim için sadece bir hayalden ibaret olan bu yolculuğun ilk günlerinde, hayalini kurduğum yollardayim. Heyecanımı ve hissettiklerimi anlatmak zor, gerçek olduğuna inanmak da...

Aslında başka türlü bir başlangıç vardı aklımda.  İstediğim bu yolculuğu başından sonuna bisikletle gerçekleştirmekti.  Bu kararı aldıktan sonra vücudum bundan haberdar olmuş olacak ki, yirmili yaşların artik geride kaldığını hatırlatarak potansiyel tüm rahatsızlıklardan bir demet sundu bana. Büyük oranda sağlığıma kavuşmama rağmen kolumdaki sinir sıkışmasının iyileşmesi ve dizimin bisiklet oncesinde biraz daha güçlenmesi için seyahatin ilk kısmı olan Buenos Aires-Santigo rotasini sırt çantasıyla tamamlamaya karar verdim. Santiago'da kendimi hazır hissedip bulabildiğim ilk bisikletle güneye, Patagonya'ya doğru pedallamayi planlıyorum.

Hayatımdaki dönüm noktalarından birini yaşarken bu deneyimi değer verdiğim insanlarla paylaşabilmek benim için başından beri önemliydi.  Hikayemi bir blog aracılığıyla anlatmamin anlamli olabilecegini düşündüm.  Doğanın kucağinda kendi dünyama dönebilmek için çıktığım bu yolda, gördüklerimden daha çok hissettiklerimi anlatmayı planlıyorum.  Kaleme dökülmüş anların sonrası için ilham kaynağı olduğunu düşündum hep. Bu sebeple daha iyisini yazmak için yaşamayı değil,  yaşadığımı daha derin duyumsamak için yazmayı tercih ediyorum.

Tekrar görüşmek üzere